Bugün 30 Ağustos 2021… Türkiye’yi emperyalist işgalinden temizlemek için yapılan son savaşın yani Büyük Taarruz’un kesin bir zaferle sonuçlanacağının anlaşıldığı Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 99’uncu yıl dönümü.
ANKARA (Anayurt) – Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Zafer’i, 1924 yılında Dumlupınar’da yaptığı konuşmada şöyle anlatıyordu:
“30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı…”
Mustafa Kemal’in 26 Ağustos 1922’de sabaha karşı verdiği emirle başlattığı Büyük Taarruz ve 30 Ağustos’ta kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, O’nun bütün askerî kavramları yıkan taktiği olarak değerlendirilir. Zaferin görkemini Atatürk’ün dehası şekillendirmiştir. Savaş kararını futbol maçında alan Mustafa Kemal Paşa, cepheye giderken, tüm dünya ajanslarına ‘Çankaya’da çay partisi verilecek’ haberi geçmişti. Davetliler var, çay partisi var ama Mustafa Kemal Paşa ortada yoktu. Çünkü bu bir cephede oyalama ve dikkati başka yöne çekme hamlesiydi. Çay partisi söylentisini Mustafa Kemal Paşa yaymıştı ve böylece düşman kuvvetlerinin rahatlamasını sağlamıştı. Herkesten saklanan bu bilgi sayesinde Türk ordusu Büyük Taarruz için gereken zamanı kazanmış olacaktı.
BÜYÜK SIRRI ÜÇ KİŞİ BİLİYORDU
Bu sırrı Mustafa Kemal Paşa dahil üç kişi biliyordu. Azerbaycan Elçisi İbrahim Abilov ve Sovyet Rusya Elçisi Semyon İvanoviç Aralov. Mustafa Kemal Paşa, bir hafta sonra, taarruza geçmek üzere cepheye hareket edecekti ama zaman kazanması gerekiyordu. Büyük Taarruz’a sayılı günler kala Azerbaycan Büyükelçisi Abilov, Ankara’daki konutunda bir davet verdi. Gazi Paşa, Abilov ve Aralov’a bu davette gizli planını anlattı. Zaten iki diplomat da Yunan kuvvetlerine karşı taarruza kalkacak olan Türk ordusunu, Mustafa Kemal’in nezaretinde önceden görmüşlerdi.
Mustafa Kemal, taarruzun günü ve saatini saklayarak, İngilizlerin Yunanlıların yardımına gelmesini önlemek istiyordu. Gazi, Abilov’a; Ankara’dan ayrıldıktan sonra, Çankaya’da bir çay partisi vereceğini ve bu bilgiyi bütün dünya ajanslarına geçeceğini söyledi. Bu parti ertelenecekti ve Abilov da birkaç gün sonra, bir kabul resmi düzenleyecekti. Resmi kabul başladığı saatte, Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendireceği biri gelip rahatsızlandığı için katılamayacağını bildirecekti. Böylece Türk askeri, birkaç gün daha kazanarak, Yunan ordusunun karşısına ansızın çıkacaktı.
HERKESTEN SAKLANAN PLAN KURT KAPANI
Büyük Taarruz tam bir gizlilik içinde yürütülüyordu. 26 Ağustos sabahı taarruza kalkan ordudan Büyük Millet Meclisi’nin dahi öğlen saatlerinden sonra haberi olacaktı. Zaten Fevzi Paşa’nın bizzat hazırladığı ve ‘Kurt Kapanı’ adını verdiği plan, Mustafa Kemal Paşa tarafından komuta kademesine kolordular arasında düzenlenecek olan bir futbol maçında duyurulacaktı.
Genel taarruz hazırlıkları ise Haziran 1922’de başlatıldı. 6 Ağustos 1922’de orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. Mustafa Kemal Paşa, Akşehir’e gelerek komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon’un güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak ve sonra da meydan savaşına dönüştürülerek düşman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti. Türk ordusu Yunan cephesinin en güçlü direnek merkezinden saldıracaktı.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonraki bir yılda Batı Cephesi’nde askeri mevcut 208 bine kişiye ulaştı. Yiyecek, giyecek ve cephane yeterli düzeye getirildi. Ordunun tahkimi için Sovyetler Birliği’nden 600 ton buğday karşılığında mühimmat desteği alınmıştı. Bakü’de toplanan altınlar ise gizlice ülkeye sokulmuştu. Sonunda işgali bitirebilecek güçte bir ordu hazırlanmıştı.
Gizlilik temel prensip olduğu Büyük Taarruz öncesinde, Anadolu’nun bütün dünya ile irtibatı kesildi. İngiliz gizli servisinin Ankara’daki yapılanması olan Balck Jumbo dahi yanıltılmıştı. Öyle ki, İngiliz Yüksek Komiseri Sir Harold Rumbold, İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General Harington’a; yıllık izine çıkmak istediğini ve sürprizle karşılamaktan çekindiğini söylemişti. General ise hiçbir sıkıntının olmadığını ve tatile gidebileceğini ifade ederek, Yüksek Komiseri yolcu etmişti.
BÜYÜK TAARRUZ BAŞLIYOR
26 Ağustos gecesi 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağları üzerindeki Yunanların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarının gerisine intikale başladı. İntikal bütün gece sabaha kadar sürdü.
26 Ağustos sabaha karşı 4.30’da başlaması planlanan taarruz sis sebebiyle ancak 5.30’da başladı. Yarım saat süren çok yoğun bir bombardıman ile Yunan ön hat mevzileri büyük yıkıma uğratılmış, topçu gözetlemesi ve makineli tüfek mevzileri iş göremez hale getirilmiştir. 6.00’da başlayan piyade taarruzu, kısa sürede gelişmiş, Tınaztepe, Belentepe, Kalecik sivrisinin geri alınması ile sonuçlanmıştı. Ancak, gerek geriden gelen Yunan takviyelerinin direnmesi, gerek Sincanlı Ovası’nda mevzilenmiş Yunan topçularının şiddetli ateşi gerekse de taarruz hareketinin kaybedilmesi ile taarruz öğlene doğru yavaşlamış ve durmuştu. Tınaztepe’deki kuvvetli Yunan karşı taarruzu ve Kurtkaya mevzisinin direnişi ile Türk kuvvetleri kısmi geri çekilmelerle akşam saatlerinde bir dengelendi. Bu esnada 2. Türk Ordusu’nun özellikle 2. Yunan Kolordusu’na şiddetli taarruzları bu kolordu kuvvetlerinin 1. Kolordu’yu daha fazla takviye edememesine yol açmış, Hatzanestis’nin sarsılan güney cephesini takviye etmek yerine, 2. Kolordu’nun esas plandaki gibi Çay istikametine taarruz etmesi emri işleri daha da karıştırmış, Yunanları stratejik bir sıkıntıya sokmuştur. Öte yandan yarma bölgesinin batısında saat 18.00’de 5. Türk Süvari Kolordusu cephe gerisine sızarak, Yunan birliklerinin İzmir-Afyon iletişim bağlantısını kesti. Böylece İzmir’de bulunan Yunan Başkomutanlık Karargâhı’nın cephe hattında bulunan Yunan birlikleriyle haberleşme imkânı kalmadı.
CEPHE YARILIYOR; YUNAN KOLORDUSU İKİYE BÖLÜNÜYOR
Trikupis, bu durumda elindeki tek şansın eldeki bütün ihtiyatları ile Kalecik sivrisi (belen tepesi) istikametinde bir gece taarruzu yapmak olduğunu düşündü. Ancak, Türk devam taarruzunun (topların ileri alınmasının desteği ile) 27 Ağustos sabaha karşı Tınaztepe, Erkmentepe ve Kurtkaya tepesinin düşürmesi neticesinde 4. Piyade Tümeni’nin dağılması, 1. Piyade Tümeni’nin ağır kayıplarla geri çekilmesi ile 27 Ağustos öğlen saatlerinde cephe tamamen yarıldı. Asıl taarruzun yapıldığı bölgede bulunan Türk Birlikleri cephe hattının yarılmasıyla birlikte Sincanlı Ovası’na inerek Yunan birliklerini süratle takip etmeye başladı. Cephenin yarılması neticesinde Yunan 1. Kolordusu ikiye bölünmüş, kuşatılmamak için İzmir yönünde bir geri çekilme yerine ulaşım altyapısı yetersiz Kuzeybatı yönünde çekilmekten başka imkân kalmamış, Yunan 1. Kolordu karargahı, 4. Tümenin kalıntıları, 5. ve 12. Tümenler, 2. Kolordu birlikleri Afyon-Döğer hattını bırakarak İlbulak Dağı civarına çekilmişti. Diğer tarafta kalan General Frangu komutasındaki 1. Tümen ve takviye birlikleri İlbulak hattında da duramayarak, Dumlupınar’a çekilmeye devam etmiş böylece Yunan ordusu içindeki sevk ve idare bütünlüğü bozuldu.
28 Ağustos-30 Ağustos sabahı arasında Türk birlikleri ile çekilen Yunan birlikleri arasında yer yer şiddetli çatışmalar çıkmış, Yunan birliklerinin Türk kuvvetlerinin takibinden kurtulamaması, mevzi almalarına engel olmuştur. Ayrıca, 3. Kolordu ile geri çekilen Yunan birliklerinin arasında açılan boşluktan içeri dalan 2. Türk Ordusu birliklerinin Kuzeyden çevirme yapması Yunan ordusunun ana parçası olan 1. ve 2. Kolordu birliklerinin Murat Dağı eteklerinde bir torbaya girmesine yol açmıştır. 30 Ağustos günü akşam saat 19.30’a kadar süren bugün Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak bilinen büyük çarpışmalarda Yunan birlikleri imha edilip dağıtılmıştı. Bu muharebede Yunan 4. ve 12. Tümenleri tamamen, 5. ve 9. Tümenleri kısmen imha olmuştu. Aynı gün Türk birlikleri Kütahya’ya girdi.
YUNAN BAŞKOMUTANI ESİR EDİLİYOR
İzmir’deki Yunan Karargahının Başkomutanı olan General Hacıanetis, başarısız olduğu için Büyük Taarruz’dan iki gün sonra Atina’ya kaçar. Başkomutanlığı ise orduyu Dumlupınar’a çekmeye çalışan General Trikupis getirilir. Trikupis ve kurmaylarının bir kısmı ile 10 bin civarında asker Kızıltaş vadisinden gece karanlığında kaçmayı başardıysa da bir süre sonra General Trikupis ile 6 bin asker, 2 Eylül de Uşak’ta Türk kuvvetlerine teslim olur. Trikupis, başkomutanlığa getirildiğini ancak dört gün sonra huzuruna çıkartıldığı Mareşal Mustafa Kemal’den öğrenecektir.
Bu son muharebe ile birlikte bir zamanlar Yunan Ordusunun bel kemiğini teşkil eden 6 Piyade Tümeni (85 bin asker) dağıtılmıştı. Türk kuvvetlerinin önünde İzmir yönünde hırpalanmış 2 Tümen ve bazı bağımsız alaylar, Bursa istikametinde ise sağ kanatları tamamen açıkta kalmış, önlerinde tahmin edemedikleri düşman kuvvetlerinin hedefi haline gelmiş 3. Kolordu vardı. Bundan sonrasında savaş tamamen bir kaçma kovalamaya dönmüş, 9 Eylül’de İzmir, 17 Eylül’de Bandırma’dan kalan Yunan birliklerinin tahliyesi ile son bulmuştu.
“BU MANZARA İNSANLIK İÇİN UTANÇ VERİCİDİR”
Bu savaşta Yunan Ordusu’nun zayiatı 100 binin üzerindeydi. Batı Anadolu geri çekilen Yunan Ordusu tarafından uygulanan yakıp yıkma taktiği ile büyük ölçüde harap olmuştu. Meydan savaşından sonra, çevreyi gezen Mustafa Kemal Paşa, düşmanın ağır yenilgisini, savaş alanında bıraktığı silah, cephane ve savaş malzemesini, ölülerini, sürü sürü esirin kafilelerle geriye götürülmesini gördükten sonra çok duygulanmış ve yanındakilere, “Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir” demiştir. Savaştan hemen sonra, Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ordulara şu ünlü emri verir: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Bu emir doğrultusunda üç koldan İzmir’e ilerleyen ordu; 1 Eylül’de Uşak’ı, 2 Eylül’de Eskişehir’i, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik’i, 7 Eylül’de Aydın’ı, 8 Eylül’de Manisa’yı geri aldı ve 9 Eylül’de İzmir’e girdi.